GÜNLÜK GAZETE
SOHBET BÖLÜMÜ
GENEL KURUL TOPLANTILARI
Erbay USTA
erus.livana@hotmail.com.tr
UNUTULAN DEĞERLERİMİZ
08/07/2012
 

       UNUTULAN DEĞERLERİMİZ

         Günümüzden otuz kırk yıl önce, Köyden kente göçlerin hala başlamadığı o yıllarda yaşayan atalarımız, bizlerden daha mutlu, huzurlu ve birlik beraberlik içerisinde büyüğe saygı küçüğe sevgiyi ve komşuluk ilişkilerini en yüksek seviyede tutarak yaşamışlar.

Çünkü o insanlara komşu, her şey demekti. Bir ihtiyacı olduğunda yardımına komşusu koşardı. Birlik ve beraberlikten güç doğar ilkesini en iyi bilen onlardı. Söz konusu köy olunca küs olanlar bile bir araya gelip güç birliği yapmasını beceren o insanların oğulları veya torunları olan bizler, köyden kente hızlı gelişen göç kervanına katılıp başka şehirlerde birbirimizden uzak yaşamaya başlayınca, o öz kültürümüzü çoktan unuttuk. Gözden uzak olunca gönüllerden de uzak olduk. Ama azda olsa yinede sevinecek bir şeylerimiz var. Mesela, Aynı şehirlerde yaşayan o köy kültürünü bilen kırk yaş ve üzeri insanlarımızın o geleneği hala devam ettirmesi, sevindirici bir durumdur. Ama bu kültürü çocuklarımıza da vermeliyiz ki nesilden nesile devam edip gitsin.

Bir düşünün düğününüz veya cenazeniz olunca gurbette edindiğiniz arkadaşlarınızdan kaç kişi, köylülerinizden kaç kişi katılıyor. Yalnız acı olan bu katılanların çoğunun kırk yaş üstü insanlardan oluşuyor olmasıdır. Bu dostluğu yeni nesil gençliğe de aşılamalıyız ki Karsniya kültürü bitmesin. Dostluğumuzla çocuklarımıza örnek olmamız gerekirken basit şeylerden birbirimize kırılıyor küsüyor ve uzak olmamız nedeniyle yıllarca birbirimizi görmeyip unutuyoruz. Evimiz, işimiz ve aşımız ayrı, daha neyi paylaşamıyoruz. Köyde birçok şeyimizin ortak olması arazinin azlığı nedeniyle birbirimizin tumbunu biçince vay sen neden benim tumbu biçtin diye kızardık. Ama zor günlerimizde ya da köyün ortak işlerinde de hemen yardıma koşardık.

         Bir şiirimde dile getirdiğim gibi

         

         Çayır biçtiğin örs çekiç tırpani

         Gorizil napızari, tarlada tapani

         Cılğayi virniyi kara sabani

         Mogdami tarlada, bırakıp gittin

        

         Harmanda ata koşardık hamuti

         Çift çubuk çinçaket, sami samarti

         Sagureta koştuğun altun comarti

         Öküzü tarlada, bırakıp gittin

        

         Norgiyaldan mala neker çekerdin

         Alafın yetmese geven sökerdin

         Bir tutam ot için kavgalar ederdin

         Şimdi bütün araziyi, bırakıp gittin

İşte bunları köyde bıraktığımız gibi, o komşulukları da orda bıraktık. Aslında birbirimize ihtiyacımız olmadığı halde sürtüşmede olmaz sanıyorduk ama yanılmışız. Şimdi ihtiyacımız olmadığı için değerimiz de kalmadı.

    Köyde hayat şartları gereği o bir tutam ota ihtiyacımız olduğundan ufak tefek sürtüşmelerimiz olurdu ama asla büyümeden kapanırdı. Onların hepsi unutularak acı tatlı günlerimizde bir araya gelmesini bilirdik. Birbirimizin yasını beraber tutardık. Köyde birinin cenazesi olunca o eve herkes yemekler yapıp taşırdı. Eğer ölen çok genç ise yıllarca düğünlerde davul zurna çalınmazdı. Bir nevi komşuyla beraber matem tutulurdu. Birimizin öküzü öldüğü zaman, parası olsun olmasın bütün köy eti paylaşarak satın alıp, zararına destek olurdu. Ev yaparken imeceyle ağaç ve taş çekerdi. Birisi hastalandığı zaman çayırları kalmasın diye köyün gençleri toplanıp o komşunun çayırlarını biçerdi. Bunun gibi birçok konuda birbirine yardımcı olan bu kültürün içinden yetişip gelen bizler herhalde geçmişimizi unuttuk. Birinin çocuğu bir yanlış yapsa hemen araya büyükler girip, yanlışa yanlışla cevap verilmez, cahildir olmuş bir kere bir daha yapmaz deyip, bazı hatalar sineye çekilirdi. Şimdi artık hatır, gönül, dostluk, o eski komşuluk, ve   birbirimize karşı tahammülümüz  kalmadığından olsa gerek, hiç bir konuda birbirimizi anlamıyor ve hatalarımıza katlanmıyoruz.     

     Artık o eski günlerde kalan, büyüğe saygı, hatır ve komşuluk ilişkilerinin önemini belirten, çok güzel bir örnek, Köyümüz Nesogil Sülalesinden Aytekin GÜNDÜZ ağabeyimizin bir anısını köy şivesiyle paylaşmak istiyorum; Aşaği yoğari on oniki yaşlarındayım.  İlkbahar mevsimidur hala yoğarki yaylaya çığmamişuğ, Bir gun sabağ tavari kuverdım ğuçikanaya çığtım. Rehmetluğ Arif emiyda (Letfer ve Ferhat kurt kardeşlerin babaları) arğadan geldi. Ola yegan abu bizim tavarlarıda otarsan na olur dedi. Benda yoğ otaramam dedım bir daha sordi gena otaramam deyınca, bu kızdi ola yegan otaracağmisın otarmiyacağmisın, yoğ otarmiyacam der demaz beni tutup bir moğkem dogdi. Tavarida katıp çekıp getti. Mecbur ağşama kadar tavari otarmağ zorunda kaldım. Ağşam eva gelıp Rehmetluğ babama olanlari anlattuğumda babam; Hoğ mustahak etmiş ellari yeşillansın naya otarmiyersın adamın demağki bir işi varidi sena dedi otarmasan eyla doğar. diyerek oda bana kızdı. Biraz sonra yanına çağırıp, oğlum Komşiya yadımci olmağ lazım  bir daha işi düşana yardımci ol o seni sevduğundan dogmiş deyip olayı kapatti.

         Elbette ki biz bu Karsniyayı aramıyoruz, zaten arasakta bulamayız. Bugün böyle bir şey olsa sonucunun ne olacağını hepimiz tahmin edebiliyruz. Ancak bu kültürden gelen bizler bunlardan ders çıkarıp, geçmişimizi bilmeyen çocuklarımızı ve yeni nesil gençlerimizi Büyüğe saygı, küçüğe sevgi,  aynı köylü olmak ve dostluk ilşkileri kosusunda azda olsa etkilemeliyiz, diye düşünüyorum.

      Kapitalizmin çarkının acımasız dişleri arasında ezilip yoklukla mücadele ederek yaşamaya çalışan bizler, kabuğumuza çekilerek, gurbetin bir köşesinde kendi dünyamızda yaşamaya çalışır olduk. Yıllardır birbirimizden uzak farklı şehirlerde yaşamamız, şehrin kültürü ve yaşam tarzına ayak uydurmamız nedeniyle herhalde asimile olup, kendi ortak kültür ve değerlerimizi çoktan unuttuk. Köydeki o eski bayramları ayrı bir neşe, sevinç ve coşkuyla kutlardık. Hepimiz en yeni elbiselerimizi giyerek camiye gider, Bayram namazı çıkışı caminin celtisinde bayramlaştıktan sonra eve gelirdik. Her evde bişiler pişer kurbanlar kesilirdi. Kurban kesemeyen Aileler tespit edilir, herkes ona et götürmeyi zorunluluk sayardı. Bütün köy neşe içinde birbirini evinde ziyaret eder, büyüklerin ellerini öperlerdi.Ogüzel günlerin tadı bambaşkaydı. O bayramların tadını, önemini nasıl unuttuk?  Şimdi aynı şehirde yaşayan insanlarımız yılda bir bayramda bile birbirini ziyarete gitmiyorlar. Ancak şehir merkezlerinde tesadüf karşılaşınca, birbirlerine merhaba diyebiliyorlar. Zaten yeni nesil gençlerin çoğusu da birbirlerini tanımıyorlar. Böyle giderse yıllar sonra hepsi birer yabancı olup, Karsniyalılık olgusu ortadan kalkmış olacak.

Belki yıllardır birbirimizi görmediğimiz için iyice soğuyup geleceğimiz için tehlikeli bir durum oluşturduk. İşte bu tehlikeyi bertaraf etmek için gurbetin çeşitli illerine dağılıp yerleşerek kendi iç dünyasında bir hayat kurup birbirinden uzak ve habersiz, tek başına yaşamaya çalışan köylülerimizi bir araya toplayıp tanıştırıp kaynaştırarak birlik ve beraberlik oluşturup, köyümüzün sorunlarını belirleyip beraber çözmek için birkaç gönüllü insanın çabasıyla, gurbetteki muhtarlığımız olan bir dernek kuruldu. Yanlış da olsa bir şey yapmak hiç yapmamaktan daha iyidir. Çünkü varsa bir yanlış o düzeltilip doğruyu bulup yoluna devam ederek gider. Ama olmayan şey hangi yolda nasıl gidecek? Onun için, Bir şekilde var olan bu derneğe zaman ayırarak elimizden gelen desteği verip daha ileriye gitmesini büyük işler yapmasını sağlamalıyız. Zaman ayıramıyorsak bile birkaç gönüllü insanın çeşitli bahanelerle önünü kesmemeliyiz. Çünkü o insanlar kendileri için değil, onlar da ne yapıyorlarsa bizim köyümüz için yapıyorlar diye teşekkür etmeliyiz.

Eskiden köyde yaşayan insanlar muhtar seçiminde gruplara ayrılsalar bile muhtar seçildikten sonra kendi adayları seçilmemiş olsa dahi, seçilen muhtarı benimser, köyün ortak işlerinde beraber hareket eder ve ayrımcılık yapmazlardı. Şimdi düşünüyorum da o insanlar birçok şeyi ortak paylaştığı için mi birbirlerini anlıyor dostluk ve komşuluk ilişkilerini bizden daha çok üst seviyede tutuyorlarmış? Evet, ilişkiler menfaatle başlar sonra dostluklara dönüşür ama bizimde aynı köyde yaşamamız nedeniyle Atalarımızdan gördüğümüz, acı tatlı bir çok şeyi  paylaştığımız  köklü dostluklarımız var sanıyorum. Çünkü bir araya geldiğimizde hemen köydeki anılarımızdan anlatıyor ve birbirimizi zevkle dinlemiyor muyuz? İşte o günlerin hatırına birbirine yabancı olan çocuklarımızı tanıştırıp birlik ve beraberlik içerisinde bizden sonraki yıllarda bu kültürü devam ettirmelerini sağlamanın tek yolu dernektir.  Dernek sayesinde Festivallerde veya başka bir etkinliklerde bir araya gelip ortak paydalarda buluşmaları için bizler öncülük etmeliyiz. Çünkü o çocuklar oraları bilmiyor biz ne verirsek onunla yetinecekler. En azından yılda bir yapılan festivalde şartları zorlayarak köye götürüp, eş, dost, akraba ve arkadaşlarımızla tanıştırıp, köyümüzü sevdirmeliyiz ki, onlarda bizden sonraki yıllarda aynı geleneği sürdürerek geleceğimize sahip çıkıp o kültürü kendilerinden sonraki kuşaklara taşımaya devam etsinler.

Hepinizin bildiği gibi sivil toplum örgütleri gönüllük esasına göre kurulup yaşarlar. Köyümüz ve gelecek nesillerimiz için bu gönüllü sayısını artırıp hizmet için yarışır duruma getirmeliyiz.

Geleceğimiz birlik beraberlik ve öz kültürümüzü paylaşıp yaşatmak için hepimizin birer nefer gibi çalışarak hizmet etmemiz umuduyla!

Saygı ve sevgilerimle…

                                                                      

 



7039 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

İÇİMDEKİ VOLKAN - 28/01/2012
Soğuk sularını içirip büyüten Taşlarını yastık yapıp uyutan,
FERAMUZ AĞA - 10/09/2011
fERAMUZ AĞA
BU ZALİM GURBET - 20/08/2011
BU ZALİM GURBET
GİDELİM FESTİVALE - 15/05/2011
Karsniyada yapılan bu festivale Gelipte katılsın artık, bütün sülale
DOLANIR - 13/04/2011
Vurulduk şu gurbetin bilmem nesine
Yaylalar ve Biz. - 08/02/2011
Türkiye’mizin kuzeydoğusunu kuşatan, bol yağış alması sebebiyle gür ormanlarla kaplı Kaçkar sıra dağlarının,
KARSNİYA - 02/02/2011
Guzeldur havasi yaylayinan tağın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam21
Toplam Ziyaret185140

Hava Durumu
Saat