![]()
Rasim Yılmaz
rasim.y08@mynet.com
AÇIKHAVA MÜZESİ ARDANUÇ - ADAKALE
11/05/2011 Rasim YılmazDeğerli okurlar, 2 Mart 2008 tarihli Evrensel gazetesinde yayımlanmış olan "Bilinmeyen (saklı) Bir Tarihi Eser Karsevan Kalesi" başlıklı yazımda şunları söylemiştim: "Geleceğini daha iyiye, daha güzele götürme çabası içinde olan toplumlar, geçmişinden vazgeçemez. Geçmiş, bugünü geliştirip, geleceğe yön vermede önemli bir kılavuzdur. Kendi tarihsel sürecini bilmeyen toplumlar, geri kalmaya mahkûmdurlar. Kültürel miraslara sahip çıkmak, onları korumak, aynı zamanda ideolojik bir tavırdır da. Kültürel kalıt, tarihsel geçmiş, akıl ve bilimsel verilerin ışığında oluşur. Gelecek kaygısı, tarih bilinci edinmeyi gerektirir. Tarih bilinci, sağlıklı gelecek için oluşturulan düşüncelerin biçimlenmesine yön verir. Antropologlara göre, insanlık âleminin, hayvanlar âleminden ayrılması, iki milyon yıl öncesine dayanır. Bu süreçte insanlar, birbirleriyle ya da doğayla savaşım içinde olmuşlardır. Dönem dönem barışı da yaşamışlardır, bu süreç, günümüzde de biçim değişiklikleriyle devam etmektedir. Anadolu coğrafyasında, binlerce yıllık savaşlar sonucu elde edilen kazanımlar vardır. Bunların korunup kuşaktan kuşağa aktarılması gerekirken, ne yazık ki, insanlar tarih bilincinden ve önemli kültürel kalıtlardan (miras) yoksun bırakılmaya çalışılmaktadır. Buna en çarpıcı örnekleri Hasankeyf'in, Çoruh vadisinin ve Yusufeli ilçesinin yok edilmeye çalışılmasıdır." "Uygarlık" kavramını, kökleri milyonlarca yıl öncesine dayanan insanın ortaya çıkışı ve toplumsal evriminin bütünü oluşturmaktadır. Bu gerçeği bilmeden, çağımızın bugünkü ileri buluşlarından yararlanmak, çağdaş olmaya yetmez. İnsanı insan yapan değerleri bilmek gerekir. Bunun için, inancımıza, ideolojimize denk düşeni, işimize geleni koruyup, gelmeyeni yok etme hakkına sahip değiliz. Artvin'in geçmişi, geleceği, sosyo-ekonomik ve kültürel sorunları değişik kesimlerce, farklı boyutlarda ve sıkça tartışılmaktadır. Özellikle Artvin'in kalkınması konusunda,"doğa turizmi" üzerinde durulmaktadır. Doğa turizminin özünü oluşturan tarihsel değerlere ne denli sahip çıkıldığı ise tartışma konusudur. Artvin yöresinde turizmi ilgilendiren, kültürel miras özelliği taşıyan ve koruma altına alınması gereken birçok tarihsel miras bulunmaktadır. Bunlardan biri ve en önemlisi kaderine terk edilmiş olan Açıkhava Müzesi diyebileceğimiz tarihi Adakale'nin bütünüdür. Bütünüdür diyorum çünkü Ardanuç'a yaklaştığınızda barikatlarla örülmüş izlenimi uyandıran Cehennem Deresi Kanyonu karşılar sizi. İçiniz ürperse de bu, dünyanın 2. harika kanyonunu görmeden edemezsiniz. Bir şeyler sizi çeker içeri. Tedirgin ama yine de merakla süzülürsünüz giriş kapısından içeri... Cehennem Deresi Kanyonu: İçeride kendinizi bir korku filmi platosunda hissedersiniz. Sonra bütün heybetiyle karaya oturmuş bir gemi izlenimi uyandıran Gevhernik Kalesi... Ve o kalenin dibinde nasıl bir tarih hazinesinin topraktan fışkırırcasına kendisini size göstermeye çalıştığına tanık olursunuz. Adakale Terk edilmişlik öylesine çarpar ki suratınıza, ayakları çıplak, saçları dağınık ama her biri bir gül misali güzel çocukların, çeşme başında kendilerine has oyun yaratırken sanki tecrit edilmiş yalnızlıklarını görebilirsiniz. Tarihi kaymakamlık binası Kültür Bakanlığının korumasında ama sadece kâğıt üzerinde. Korunan hiçbir şey yok. Bina sanki düşmana inat, o tarihi kimliğiyle zamana karşı direndiğine tanık olursunuz. Adakale, topyekün arkeolojik bir kazıda bulunmuş antik bir kent gibi, her köşe başı buram buram tarih kokuyor. Dedik ya, Kültür Bakanlığı burayı koruma altına almış ama koruma adına hiçbir şey yapılmışa benzemiyor. Koskoca bir tarih göz göre göre yok oluyor. Eskiden burası Gürcistan'ın başkentiymiş. Dolayısıyle Gürcüler bu eski ata topraklarını sık sık ziyaret etmek için Ardanuç'a geliyorlar. Biz, ülkemizin kültürel değerlerine sahip çıkmazken onlar ata toprağı kabul ettikleri buraya gelip özlem gideriyorlar. Ve ben de söylemeden edemeyeceğim: Her fırsatta Ardanuç'u çok sevdiğini söyleyenler burası için ne düşünürler, ya da dahası kaç kez ziyaret etmişlerdir burasını dersiniz? Daha da ileri giderek diyorum ki; acaba yolunu biliyorlar mı burasının?... Gevhernik Kalesi Yine diyorum ki genelde bu ülkenin, özelde ise Ardanuç'un değerleri bir bir yok olduktan sonra mı fark edilecek nelerin elden çıkarıldığı? Ardanuç/ Adakale Gravürü, Pazmaveb, Venedig, 1900 Milli Kütüphane Süreli Yayınlar Koleksiyonu "Gravürlerle Türkiye, T.C Kültür Bakanlığı Yayınları, 1996 TARİHİ İSKENDERPAŞA CAMİSİ Eski kaymakamlık binasının karşısındaki tarihi İskenderpaşa Camisi de farklı değil. Onun da kaderi aynı. İskenderpaşa Camisi 16. yüzyılda, 1551 yılında, İskenderpaşa tarafından yaptırılan cami, ahşap mimarisiyle tarihi bir şaheser... Ancak o da yok olmaya mahkûm, can çekişiyor. Taş kubbesi zamana karşı direniyor olsa da fazla dayanacağa benzemiyor. Arnavut kaldırımlar asfaltla kaplanarak o estetik özellikler yok olmuş. Eski kilise kalıntıları, surlar hepsi tahrip edilmiş. 1800'lü yıllara ait şadırvan harabeye dönüşmüş. Tarihi hamam ahır olarak kullanılıyor. Sıra sıra taş dükkânlar birer birer yıkıntı haline gelmişler. Hangi birini sayalım? Hangi yana dönseniz, hangi taşa el sürseniz tarihle yüzleşiyorsunuz ve içiniz acıyo Taş dükkan Rehberim Metin Güney ve Utku Yılmaz ile geri dönerken mezarlığa uğruyoruz. Yerini bilmesem de orada babaannem yatıyor. Ama ne fark eder ki hepsi birbirine benziyor mezarların. Bir tanesi bile batıdaki gibi şatafatlı yapılmış değil. İlçe merkezine inerek Belediye Başkanı Sayın Yıldırım Demir'le konuşuyoruz. Bu tarihi yeri belediyenin ne onarmaya, ne de korumaya gücü yeter. İş dönüp dolaşıp Kültür Bakanlığına uzanıyor. Evet, Ardanuçlular elbirliği ile topyekün Adakale'ye, Cehennem Deresi kanyonuna, Rabat Kilisesi'ne, Karsevan Kalesi'ne, kısaca tarihi kalıtlarımıza sahip çıkmalıyız. Bu yerler otantik haline, yani "Ortaçağ" kenti durumuna haline dönüştürülmeli. Adakale sakinlerinden Rıdvan dede. Değerli okurlarım, Ardanuç, değişik kültür ve uygarlıklara ev sahipliği yapmış bir yerleşim yeri. Ne var ki bu değerlere sahip çıkılması konusunda üzerinde ciddi şekilde düşünmemiz gerekir. Tarihsel kimliğimizi oluşturan, geçmişle aramızda önemli bir bağ, bir kanıt olan kültürel değerlerimiz yok oldukça kendi kendimize yabancılaşacağımızı, bunun sonucu olarak da öz benliğimizi, insani değerlerimizi kaybedeceğimizi bilmemiz gerek. Bunun içindir ki aydınlarımız, sanatçılarımız, üniversitemiz, basınımız, bu ülke ve bu topraklarda yaşayan herkes tarihsel sorumluluğumuz gereği tarihi değerlerimize sahip çıkarak koruyup kollamalıyız. Tarihi değerlere sahip çıkarak onları korumak başta devletin görevi olmakla birlikte, bunun kendisine insanım diyen herkesin de görevi olduğunu düşünüyorum. Bu tarihi değerler hakkında daha geniş bilgi verebilmek, öneminin kavranması açısından Ardanuç Belediye Başkanı Sayın Yıldırım Demir, tarihçi Sayın Halit Özdemir ve Sanat Tarihçisi Sayın Selda Uygun ile görüştüm. Bu görüşmeleri sizlerle paylaşmak istiyorum. YILDIRIM DEMİR ARDANUÇ BELEDİYE BAŞKANI Yıldırım Demir Ardanuç Blediye Başkanı Adakale Mahallesi III. derece sit alanıdır. İç Kale kısmı yanı Gevhernik Kalesi ise I. derece arkeolojik sit alanıdır. Birçok uygarlığa başkentlik yapmış olan Adakale, Artvin'de en eski yerleşim yerlerinden biridir. 500 yıllık camisiyle, iki kilisesiyle, kale kısmıyla, taş dükkânları, tarihi hamamı, medresesi, iç surları, dış surları ile bekli de Karadeniz'deki en kapsamlı tarihi değerlerinden birisidir. Tarih boyunca eğitim ve ticaret merkezi olmuştur. Tarihi Kaymakamlık binası Burası Ardanuç Belediyesi sınırlarında olup, şu anda burada yaklaşık 100 hanede 500 kişi yaşamaktadır. Belediye imkânlarıyla burasının eski dokusuna kavuşturulması mümkün değildir. Mutlaka devletin eli değmelidir. Burasını Kültür Bakanlığı projelendirmeli, içinde yaşayan insanlara yeni bir yerleşim alanı bulunmalı; boşaltıldıktan sonra da aslına uygun restore edilmelidir. Adakale'nin tarihi, kültürel, turistik değerlerinin ilçemize ve ülkemize kazandırılması için biz belediye olarak her türlü katkıyı sunmaya hazırız. Devletten ve Bakanlık yetkililerinden yardım bekliyoruz. HALİT ÖZDEMİR TARİHÇİ -Sayın Özdemir, Ardanuç Adakale mahallesinde bulunan tarihi İskenderpaşa Camisi hakkında bildiklerinizi anlatır mısınız? -İskenderpaşa Camisi Ardanuç'un fethi ile beraber yapılmıştır. Aslında bu caminin inşa edildiği saha üzerinde Emeviler döneminde bir caminin yapıldığı tarihi kayıtlarda mevcuttur. Daha sonraki dönemlerde yıkılan bu caminin yerine Akkoyunlular döneminde tekrar bir caminin yapıldığı bilinmektedir. Demek ki 1551 de Erzurum Beylerbeyi Çerkez asıllı İskender Paşanın Ardanuç'u Osmanlı topraklarına katması ile birlikte aynı saha üzerinde üçüncü defa, inşaat alanı biraz daha küçültülerek İskender Paşa camii yapılmıştır. Osmanlılar Erzurum üzerinden aşağı Çoruh havzasına doğru iki defa ciddi manada sefer yapmıştı. 3. sefer 1551 yılında Erzurum Beylerbeyi İskender Paşanın ordusu ile beraber Erzurum üzerinden Ardanuç'a yürümesi ile beraber fetih gerçekleşti. O dönemde Ardanuç kalesi Atabekler hanedanının elinde idi ve son atabek te 2. Keyhusrev bey idi. Bu atabekler Kıpçak kökenli olup ana dilleri Ahıska ağzı Türkçe olan bir hanedandır. Kıpçaklar; Selçuklu taarruzlarına karşı Gürcistan krallığına yardım amaçlı olarak Kuzey Kafkasya'dan getirilmiş ve bölgeye yerleştirilmişlerdir. Tabii zamanla bunlar Göktanrı dininden Gürcülerin etkisi ile zamanla Ortodoks Hristiyan oldular. Osmanlıların Ardanuç ve Ardahan'ı fethinden sonra Ahıska eyaletinin beylerbeyliğine getirilen 2. Keyhüsrev'in oğlu Beka Bey'in Müslüman olup Sefer Paşa adını almasından sonra anadilleri Türkçe olan atabekler hanedanı yurdu halkı tamamen kendi istekleri ile Müslüman oldular. Ardanuç Kalesi 1551 tarihinde Osmanlı topları ile yıkıldıktan sonra yeniden inşa edilmemiştir. Yani Osmanlıların Ağcakal'a veya kısaca Kal'a diye isimlendirdikleri iç kale savunma amaçlı olarak bir daha kullanılmamıştır. Fetih ile beraber sur içinde yer alan dış kale yeniden inşa edilmiş ve tipik bir Ortaçağ şehri olarak günümüze kadar ulaşmıştır. Erzurum beylerbeyi İskender Paşa Ardanuç'ta oturmamış ama Ardanuç'ta mülhak vakıf eserler bırakmıştır. Bunlar; bir cami ve bir külliyeden ibarettir. Bu külliyenin içerisinde vakfiyede geçen şu gayrimenkuller bulunmaktaydı. 61 adet kargir dükkân, 1 at pazarı, 1 boyahane, daha sonra şehre giriş yeri olan kemerli taç yapıdan camiye doğru giden aresta üzeriden bir şadırvan, bir hamam ve bir medrese de inşa edilmiştir. İskender Paşa caminin batı istikametinde 3. adet türbe bulunmaktadır. Ortadaki türbe hafızların kuran okumaları için özel surette hazırlanmıştır. Caminin giriş kapsının sağında bulunan türbenin taç kapısı üzerinde kabartma yazı ile ‘Vefat-ı vezir' Sefer Paşa ve Yusuf Paşa ibareleri yazılıdır. Altta tarih kısmı silindiğinden okunamamaktadır. -Taş kapının girişindeki kitabe hakkında bilgi verir misiniz? -Evet, dış surların içine girildiğinde sağda duvara monte edilmiş andezit taşı üzerine kabartma yazı ile Kanuni Sultan Süleyman adına yazılmış bir kitabe mevcuttur. Aynı kitabeden birde Ardahan Kalesinde vardır. Ardahan'ın da Ardanuç'un da fetih tarihi 1551'dir. Bu kitabelerin İstanbul'da hazırlanarak buraya getirildiğini düşünmekteyiz. Arapça olarak yazılmış bu kitabede Türkçesi şöyledir:' Bu binayı inşa eden Sultan Selim Han Oğlu Sultan Süleyman Handır. Allah saltanatını devamlı kılsın. Sene 1560'. Tabiî ki bu şekilde Ardanuç'ta hızlı bir şekilde İslamlaşma ve Türkleşme başlamış Ardanuç kaza merkezine 60 köy ve 2 nahiye bağlı idi. İşhan ve Tavusger nahiyeleri de Ardanuç kazasına bağlı idi Cami İçi Umuyorum ki bu ortak çabalarımız sonucu Ortaçağ şehri yeniden restore edilerek hem tarihi değerlere sahip çıkılmış, hem de turizm'e kazandırılmış olur. Bu konuda siz neler söylemek istersiniz? -Çok doğru aslında Ardanuç Osmanlı fethinden önce Atabeklerin önemli bir merkezi idi. Atabeklerden önce de 8 ile 12. yüzyıl arasında Bagratlı krallığına başkentlik etmiştir. Yani Ardanuç Bagratlı Gürcü krallığının ilk başkenti idi. Dış surlar içerisinde kral Aşut döneminde inşa edilmiş olan havarilerden Sen Pavul adına inşa edilmiş Aşut kilisesinin kalıntılarını günümüze kadar gelmiştir. Bu havari Aziz Pavul kilisesinden ötürü Ardanuç halkına pavul'cu anlamında ‘ Pavulluk/Pavillik/Pallik' denilmiştir. Netice itibari ile Ardanuç hem Osmanlı öncesine ait hem de Osmanlı dönemine ait tarihi yapılarla bezenmiş eşine az rastlanır bir orta çağ şehridir. Cami içi -Sayın Özdemir, Artvin'de müze bulunmaması konusunda neler söylemek istersiniz? -Evet maalesef Artvin'de müze yok. Son 3 yıldır Yrd. Doç. Dr. Osman Aytekin'in başkanlığında bir heyet Şavşat Satlel kalesinde kazı yapıyor. Burada elde edilen eserler Rize müzesine gönderiyor ve orada sergileniyor. Zaman zaman çeşitli şekillerde ele geçen tarihi buluntular ya çevre illerdeki müzelere gönderiliyor ya da tarihi eser kaçakçılarının ellerine geçiyor. Maalesef müzecilik konusunda halkımız yeterince bilgilendirilmemiş ve bilinçlendirilememiştir. Elindeki bir takım eserleri vererek Ardanuç'ta kurulabilecek müzeyi zenginleştirebilecek ilgi odağı haline getirilebilecek bir alt yapı yok değil. Ama bunun bir yerinden başlanılması lazım. Onun için kolları bir an önce sıvamak lazım. Bugün birçok ilçede bir kültür müzesi, bir etnografya müzesi olduğunu görüyoruz. Bizim ilçemizde neden olmasın. Mesela bizim bildiğimiz Ardanuç'ta ilkokul önünde bir çan vardı. Ders aralarında o çan çaldığında bütün çevre köylerde o çan sesi duyulurdu. Köylerimizde yer altı sığınaklarında adam boyunda seramik küpler bulunurdu. Köylüler bunların içerisine hububat doldururlardı. Bu küpler 1000-1200 yıl öncesine ait dip kısmı küçük, sırlı küpler idi. Bunlardan bir tanesi şu anda Çok Programlı Lise binasında muhafaza edilmektedir. Ayrıca öğrencilerim Rabat Kilisesinin yanında bana 20 yıl kadar önce bir koç heykelinden bahs etmişlerdi. O zaman çok heyecanlanmıştım. Çocuklar dediler ki; hocam Rabat'ta bir evin temelinde büyük bir koç heykeli gördük. Bina yandı temelinden çıktı. İnanamadım. Çocuklara fotoğraf makinesini verdim. Resmini çekip getirdiler. Şaşırdım. Boynuzları gayet belirgin bir koç heykeli. Tabi bu tarihi bilgi açısından bize önemli ipuçları verebilecek bir şey. Jandarma bölük komutanı ile birlikte Rabat'a gittik. Heykelin resimlerini çektim. Ve yerel basında yayınladım.
-Hangi yayın organıydı bu? -O zaman Ardanuç'a Bakış adlı bir gazete vardı. Heykeli bu gazete de tanıttım. Daha sonra Artvin Tarihi adlı kitabımda da bu heykelden bahsettim. Daha başka yayın organlarında da ben bu koç heykelinin resimlerini yayımladım. O tarihte Ardanuç kaymakamlığına bir yazı yazdım. Bu heykelin oradan taşınarak hükümet binasının önüne veya belediyenin önüne veya en yakın müzeye kaldırılmasını istedim. Çünkü ileride bunun tahrip edilebileceğini ve bu bölge de tek örnek olduğunu yazdım. Tabi kaymakamlıkta jandarmaya yazı yazarak bu eserin mahallinde korunmasını istemiş. Ama bir iki yıl sonra duydum ki taş işçiliği ile yapılmış bu heykelin içinde altın olabilir diye define avcıları balyozla paramparça edip yok etmişler. Sadece elimizde şimdi resimleri kaldı. Tabi bu bize çok önemli bilgi veriyor. Akkoyunlu-Karakoyunlu devletlerinin mezar taşlarında koç heykelleri bulunurdu. Bundan daha önceki dönemlerde ise Arsaklı Hanedanının mezar taşlarında da koç heykelini kullandıklarını biliyoruz. Ben bahsettiğim makalemde onun Akkoyunlu ve Karakoyunlu devletlerine ait değil, çok daha eski Arsaklılar dönemine ait olabileceğini belirtmiştim. Bu heykellerden iki tane de Şavşat'ta tespit edilmiştir. Hiç değilse onların bir müzeye götürülmesi lazım. Onların şuandaki durumunu bilmiyorum. 25 yıl kadar önce ben onları gördüğümde ikisi toprağın içerinde yarı gömülü olarak bulunuyorlardı. Bu koç heykelleri ile ilgili olarak Ankara'da TBMM eski binası müze oldu biliyorsunuz. Onun müdürü Ertuğrul Bey idi, rahmetli oldu. Onun o dönemde Anadolu da koç heykelleri üzerine bir araştırması vardı. Artvin deki koç heykelleri resimlerini kendisine verdim. Çok heyecanlanmıştı. Tarihi eserlerimize sahip çıkılması lazım. Eğer müzemiz olsaydı bütün bunlar olmayacaktı. Onun için makam sahibi kişilere büyük görevler düşüyor. O makamların haklarını vermeleri gerekiyor, duyarlı olmaları gerekiyor. -Sayın Özdemir, vermiş olduğunuz bilgiler için teşekkür ederim. -Ben teşekkür ederim.
SELDA UYGUN TRAKYA ÜNİVERSİTESİ SANAT TARİHİ BÖLÜMÜ ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ Ardanuç Gürcü kaynaklarında adından sıkça bahsedilen bir yerleşimdir. Kartli Kralı Vahtang Gorgasali V.yüzyılın ortalarında tahta çıktığı zaman bölgedeki etkisi güçlü olmuştur. Güçlü bir savaşçı olan kral, kilisede reformlar yapmanın yanı sıra Tiflis Kenti'ni kurmuştur. Uçarma, Boçarma ve Ardanuç'ta da krallık yerleşimleri yaptıran Vahtang Gorgasali'dir. Dolayısıyla Ardanuç V.yüzyıldan beri krallık yerleşimi olarak adından söz ettiren bir yerleşimdir. VII. Yüzyılda Arap ordularının akınlarına maruz kalan Kafkaslarda dengeler değişmeye başlamıştır. Tiflis'te Arap Emirliği kurulunca durum daha da zorlaşır. VIII. yüzyılın ikinci yarısından sonra halifenin politik gücünün bölgede azalmasıyla Gürcüler, Ardanuç'u başkent yaparak Bagratid Krallılığını kurarlar. Tao -Klardjeti olarak anılan bölgede dönemin en güçlü krallığı varlığını uzun yıllar devam ettirir. I.Aşot Bagratid (780-826) Vahtang Gorgasali'nin Ardanuç'taki kalesini ve çevresindeki kenti yeniden yaptırır. Bagratidler zamanında bölgedeki imar faaliyetleri de hızlanmış, günümüze kadar gelen önemli birçok manastır yapıları da bu dönemde inşa edilmiştir. Dolayısıyla Tao-Klardjeti'deki Ardanuç ya da Adakale kaynaklarda izleyebildiğimiz en erken tarihli beylik ya da prenslik yerleşim yeridir.
Yaklaşık iki bin metre yükseklikte, bir kayanın tepesine kurulmuş olan kalenin kuzeybatısındaki bir düzlükte, eski Ardanuç kasabasının bulunduğu yerde I.Aşot'un başkenti yer almış olmalıdır. Kalenin içerisinde kendi mezarının da yer almış olabileceği ayrıca Azizler Petrus ve Paulus'a adanan bir de kilise yaptırdığı kalenin dışında da yönetiminin başkenti yapacağı yeni bir kent kurdurduğu bilinir. Sur. Savunma yapısı olarak inşa edilen kalenin, yüksek bir kayanın üzerine yapılmış olması kule ya da burçlara ihtiyaç duyulmamasına sebep olmuş olabilir. Dolayısıyla İç kale sadece surlarla çevrilmişken, I. Aşot'un kurduğu kentin çevresinin ise surlarla kuşatılmış olduğu bilinir. Kaledeki kilisenin büyük bir bölümü yıkılmıştır. Yapının eski araştırmalardan yararlanarak küçük ve iki apsisli bir kilise olduğu bilinir. Kaynakça: Mine Kadiroğlu-Bülent İşler "Gürcü Sanatının Ortaçağı" Nisan 2010 Teşekkür: Bana bu araştırmamda yardımcı olan Ardanuç Belediye Başkanı Sayın Yıldırım Demir'e, Tarihçi Halit Özdemir'e, Metin Güney'e, Utku Yılmaz'a, tarihi İskenderpaşa Camisi İmam Hatibi Yılmaz Kemaloğlu'na ve Sanat tarihçisi Selda Uygun'a çok teşekkür ederim.
|
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |